• TARİH: 23.11.2024
BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR ( 18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ VE ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN YILDÖNÜMÜ )

BELİRLİ GÜNLER VE HAFTALAR ( 18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ VE ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN YILDÖNÜMÜ )

18 MART ÇANAKKALE ŞEHİTLER GÜNÜ ANLAM VE ÖNEMİ

 

Çanakkale Cephesi’nde kahraman ordumuzun verdiği mücadele yalnızca Türk tarihinin değil bütün dünya tarihinin akışını etkileyecek derecedeydi. Bu cephede alınan galibiyet dünya ülkelerinin güç dengelerini değiştirmiş, paylaşım heveslerini yıkmış, yüce Türk milletinin belirleyici ve yönlendirici gücünü bir kere daha gözler önüne sermiştir.

Çanakkale Cephesi’nin Anadolu halkına verdiği azim, umut ve kararlılık Kurtuluş Savaşı’nın meşalesini de ateşlemiştir. Çanakkale, Türk ulusunun bağımsızlık ve hürriyet söz konusu olduğunda ne denli kararlı ve kahraman olduğunu sonsuza dek anımsatacak bir “anıtcephe” dir. Çünkü Türk ordusu üstün muharebe taktiklerini, silah gücü bakımından çok üstün bir güce karşı ustalıkla kullanmıştır. Bununla beraber dünya harp tarihi, Çanakkale’de Türk askerinin insancıllığını savaş alanlarında bile yitirmediğine, düşmanına dahi merhamet gösterebildiğine şahit olmuştur.

Her siperde ayrı bir destan başlatan askerlerimiz, düşmana karşı verdiği mukaddes mücadeleyi zaferle sonuçlandırdığında, dünya tarihinin zirve sayfalarına da “Çanakkale Geçilemez!” ilkesini bir daha silinmemek üzere yazdırmıştır.

18 Mart tarihi kutsal vatan topraklarını canları pahasına koruyarak şehitlik makamına ulaşan yüce insanları bir kere daha hatırladığımız, minnettarlığımızı, şükran duygularımızı sunduğumuz kutlu bir gündür. İşte bu nedenle 27.06.2002 tarihinde 4768 sayılı kanunla 18 Mart, Şehitler günü olarak kabul edilmiştir.
Bu günde, basın ve yayın organları aracılığıyla ulusumuza Çanakkale temalı programlar ve yayınlar gösterilir. Okullarda günün anlamı ve önemi çeşitli etkinliklerle vurgulanmaya çalışılır. Yetişen kuşaklara Çanakkale Cephesinde verilen mücadelenin ulusumuzun geleceği ve karakteri üzerindeki unutulmaz etkisi hissettirilmeye çalışılır.

Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün komutasındaki Türk ordusu, denizde ve karada her saniyesi bin yıla denk bir mücadeleye tutuştuğunda tüm şehit ve gazilerimizin yüreğinde vatan sevgisinin yanı sıra gelecek kuşakların Türk bayrağı altında yaşama şerefinden yoksun kalmamaları arzusu yatıyordu. Bu arzu, Çanakkale Cephesi’ni baştan sona dolduran aşılmaz bir güç duvarı olmuştur: “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelir, başka komutanlar hâkim olabilir.” 

Şimdi 18 Martlarda Türk ulusu Çanakkale şehitlerini yâd ederken kalpleri aynı hislerle dolmaktadır. Coşkudan soluksuz kalırken bu millet, bir kere daha saygı ve minnetle anımsıyor o günleri:

 

Ey Aziz Şehit,

Bayraklar memleket ufkunu baştanbaşa donatıyorsa sen göğsünü siper ettiğin içindir düşmana, sen canınla beslediğin içindir toprağı. Şimdi biz her 18 Mart geldiğinde, başımız minnetle eğilirken övüncünle doluyor göğsümüz. Söze sığmıyorsun, marşlardan taşıyorsun. Aziz hatıranı gururla yâd ediyoruz.


 

ÇANAKKALE GEÇİLMEZ

 

Çanakkale Savaşları’nın en çetin çatışmalarının yaşandığı bir gündü. Düşman gemileri, bütün karayı gün boyu topa tutmuştu.

Düşmana karşı kahramanca mücadele veren askerlerimizin başına gökten ateşler yağmaktaydı.

Yüzbaşı Hilmi Bey, durmadan askerlerine moral vermeye çalıyordu. O, havada çarpışan mermi yağmurunun arasında, bir o yana bir bu yana koşuyordu. Peş peşe patlayan bombaların oluşturduğu yoğun dumanlar arasında, bir İngiliz gemisi yavaş yavaş boğazdan geçmeye başlamıştı. Bir anda gemiden atılan bir bomba, Morto Koyu sırtlarındaki topçu birliğimizin ortasına düşmüştü. Seyit Ali dışındaki bütün askerler orada şehit olmuştu.

 

Yüzbaşı Hilmi Bey, bir yandan askerlerini kaybetmenin üzüntüsünü ve şaşkınlığını yaşıyordu, bir yandan da boğazdaki kocaman geminin yol alışını seyrediyordu. Gözleri yaşardı ve büyük bir acıyla sarsıldı. Onun acısını, ancak şu koca gövdeli gemiyi durdurmak dindirebilirdi.

 

Bataryada bir tek top sağlam kalabilmişti. Onu harekete geçirip düşman gemisine top atışı yapabilmek için en az üç askere ihtiyaç vardı. Yüzbaşı Hilmi, Seyit Ali’ye topun başında beklemesini söyleyip iki asker daha bulmak için tepenin gerisine doğru koşmaya başladı. Seyit Ali, birden yerde duran ve ancak üç kişinin taşıyabileceği 257 kiloluk gülleye doğru yürüdü. Gülleyi taşıyan vinç bozulduğu için bu büyüklükteki gülleleri ancak askerler taşıyıp topun ağzına yerleştiriyordu. İngiliz gemisinin neredeyse boğazı geçmeyi başaracağını gören Seyit Ali, yüzbaşının dönüşünü beklemeden bir hamlede koca gülleyi sırtına aldı ve üç basamak yükseğe çıkararak topun namlusuna sürdü. İngiliz gemisi Çanakkale’nin hırçın sularında büyük bir gösterişle ilerlemeye devam ediyordu.

 

Seyit Ali, topu geminin tam ortasına doğru nişanladı ve ateşledi. İlk gülle geminin hemen yakınına düşmüştü. Bu kez aynı ağırlıktaki ikinci gülleyi de taşıyıp ateşlemişti. Fakat bu gülle de geminin biraz önüne düşmüş ve gemiye bir zarar vermemişti. Seyit Ali, sağa sola savrulmuş şehit arkadaşlarına baktı. Bu güzel vatan uğruna bu kutsal topraklara düşmüş vatan evlatlarının huzurla uyumaları için düşmanı mutlaka durdurmalıyız, diye düşündü.

 

Seyit Ali, aşağıda kalan son gülleye yönelerek bir hamlede gülleyi sırtladı, bu sefer belinde büyük bir acı duydu. Âdeta kemikleri kırılmış gibi bir ağrı ile sarsıldı. Ama üç basamağı çıkarmayı başarıp son gülleyi de topun ağzına sürdü. Seyit Ali, kalan bu son güllenin düşman gemisine mutlaka isabet etmesi gerektiğini biliyordu. Çünkü başka çareleri kalmamıştı.

Düşman gemisinin tam ortasına nişan alan Seyit Ali, bir anda topu ateşledi. Yorgunluktan, açlıktan ve üzüntüden bitkin düşmüş ve gözleri kararmaya başlamıştı. Bir süre güllenin düştüğü yere bakamadı. Ama geminin bacasından içeri giren güllenin gemiyi ikiye ayırıp boğazın serin sularına gömdüğünü görmesi uzun sürmedi. İngiliz gemisinin yanarak batması, onun bütün acısını unutturmuştu. Seyit Ali, arkasına dönünce Yüzbaşı Hilmi Bey ve birkaç askerin yere kapanarak hıçkıra hıçkıra ağladıklarını gördü.

 

Bir gün sonra Cephe Komutanı Cevat Paşa, Seyit Ali’ye onbaşı rütbesini taktı. Paşa, Seyit Ali’ye bu kadar ağır bir gülleyi nasıl olup da tek başına kaldırabildiğini sordu. Seyit Ali, “Komutanım aynı ağırlığı şimdi kaldıramam, o zaman bambaşka bir kuvvet ve duygu ile başardım.” dedi. Cevat Paşa, düşmanın bu aziz toprakları çiğnemesine izin vermeyen bu kahraman askeri alnından öptü.

 


 

18 MART ŞEHİTLER GÜNÜ VE ÇANAKKALE ZAFERİ’NİN YILDÖNÜMÜ

 

Bu güzel topraklar, bizlere vatanı için seve seve canını ortaya koyan şehitlerimizin ve gazilerimizin mirasıdır. Türk milleti birlik ve beraberliği ile birçok zorluğun üstesinden gelmiş, hiçbir zaman esaret altına girmemiş ve her zaman tarihe yön veren parlak zaferlere imza atmıştır.

 

“Çanakkale Geçilmez” dedirten kahramanlarımız, milletimizin gücünü tüm dünyaya bir kez daha duyurmuş, vatana sahip çıkma ve özgür yaşama kararlılığımız güçlü biçimde ortaya konulmuştur. Çanakkale’de ortaya konulan ruh, milli mücadelede de kendini göstermiş, bütün fertleriyle el ele veren milletimiz Atatürk önderliğinde zafere ulaşmıştır.

 

Türk milletinin birlikte yaşama iradesi, vatan ve bayrak sevgisi Çanakkale’de olduğu gibi tarihin her safhasında bizleri güçlü kılmıştır ve kılacaktır. Bu duygu ve düşüncelerle Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin yıldönümünde Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, tüm şehitlerimizi rahmet ve minnetle anıyor, gazilerimize şükranlarımızı sunuyoruz.

 


 

ÇANAKKALE ZAFERİ (Kahramanlık Günü )

( 18 Mart )

Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir.

Çanakkale Boğazı’nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul’a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.

1914 yılında I. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada’dan Boğaz’ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havantopu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.

24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz’a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on’u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.

19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzil­li bir bombardımana girişti. Boğaz’a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.

İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlar­dı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan­mayla Boğaz’a saldıracağını, yakında İstanbul’da olacağını Londra’ya bildir­di.

Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz’a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz’a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz’daki mayın sayısı on bir hat olarak 400’ü aşmıştı.

18 Mart 1915

İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı’na girdi.

Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.

İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.

İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz’ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos’a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atış­larıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:

«insan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun­ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»

Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren’e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.

«Saat 13.45’de Suffren’in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla­mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»

Türk tabyaları, Boğaz’ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralan­dı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nı denizden aşamadılar. Büyük kayıp­lar vererek : Çanakkale Boğazı’nın geçilemeyeceğini öğrendiler.

İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı’nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı­yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir’den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders’in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.

Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal’in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen’de Conkbayır’da, savaştı. Cephanesi biten askerlere :

— Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;

— «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır’a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı’nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal’in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.

Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı.

Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar’dır. 19 – 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8-9 Ocak’ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.

Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.

Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal’in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kaynağı oldu.

Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir


 

KONUŞMA

 

Sevgili Arkadaşlar!

Çanakkale Savaşları, yüzyılımızın en büyük savaşlarından birisidir. Birinci Dünya Savaşı’nı galip bitirmek isteyen düşman devletler, gemileriyle Çanakkale Boğazını geçip İstanbul’u almak istiyorlardı. Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı’nda aylar süren bir dizi deniz ve kara savaşı yapmıştır. 300.000 askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucunda, düşman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilmişlerdir. Çanakkale Savaşlarının denizle ilgili bölümü, 18 Mart 1915 tarihinde, düşman gemilerinin geri çekilmeleriyle sonuçlanmıştır. Bu nedenle, her 18 Mart gününde, Çanakkale Savaşlarını anmaktayız.

Çanakkale Boğazını geçmek isteyen İngiliz ve Fransız gemileri, 3 Kasım 1914 de boğazın iki yakasındaki birliklerimize ateş açtılar. Birliklerimizin karşı ateşi ile geri çekilmek zorunda kaldılar. 19 Şubat 1915 de düşman donanması kesin hücuma başladı. Osmanlı Ordusunun karşı ateşi ile, tekrar geri çekildiler. 18 Mart 1915 de İngiliz ve Fransızlar 16 harp gemisi ile büyük bir hücum daha başlattı. Üç gemisi sulara gömülen düşman donanması, tekrar geri çekilmek zorunda kaldı.

Çanakkale boğazını gemilerle geçemeyeceklerini anlayan düşmanlarımız, topraklarımıza karadan girmeyi denediler. İngiliz, Fransız, Avustralya, Yeni Zelanda ve diğer bazı sömürge ülkelere ait askerler, 25 Nisan 1915 günü karadan çıkarma yapmaya başladılar. Kara savaşları, 9 Ocak 1916 tarihinde son düşman birlikleri de geri çekilene kadar devam etmiştir. 6-7 Ağustos 1915 gecesi Anafartalar’a yapılan çıkarma harekatını, Mustafa Kemal komutasındaki birliğimiz durdurmuştur. 25 Nisan 1915 ve 9 Ocak 1916 tarihleri arasında, yaklaşık sekiz ay boyunca şiddetli kara savaşları olmuştur.

Sevgili Arkadaşlar! Çanakkale Savaşları, Türk tarihinin belki de en önemli savaşıdır. Daha geniş ve ayrıntılı bilgi sahibi olmak için kaynakları mutlaka okumanızı öneriyoruz. Bugün özgür olarak yaşadığımız bu topraklara çok kolay sahip olmadığımızın bilinmesi gerekir.

Umarım, bir daha böyle bir savaş yaşamak zorunda kalmayız!

 

  ————————————————————————————————————————————–

 

OKUMA PARÇASI

 

Çanakkale Savaşlarında 253.000 şehit veren Türk milleti onurunu, İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal’in, askerlerine “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!” emri savaşların kaderinin değişmesinde önemli rol oynamıştır.

Çanakkale İngiliz Başkomutanı General Hamilton, İngiltere Harbiye Başkanlığına yazdığı yazıda Mustafa Kemal’in yüce komutanlığını şöyle övmektedir :

“İngiltere Harbiye Başkanlığına,

niçin geriye çekildiğimizi soruyorsunuz, bütün gerçeği tüm açıklığı ile size bildirmek isterim : Çok cesur muharebe eden, en iyi sevk ve idare edilen asil Türk ordusunun ve Albay Mustafa Kemal gibi dahi bir komutanın karşısında bulunuyoruz. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.”

 

General Hamilton

Çanakkale İngiliz Başkomutanı

17.08.1915

 

ATATÜRK :

Benimle beraber burada muharebe eden bütün askerler kesin olarak bilmelidir ki bize verilen namus görevini eksiksiz yapmak için bir adım geri gitmek yoktur. Uyku, dinlenme aramanın, bu dinlenmeden yalnız bizim değil, bütün milletimizin sonsuza kadar mahrum kalmasına sebep olacağını hepinize hatırlatırım.

 

3 Mayıs 1915 / Arıburnu

 

MUSTAFA KEMAL’İN YÜCE MİLLETİMİZE BAĞIŞLANDIĞI AN

( Kendisi anlatıyor. )

 

10 Ağustos 1915. Conkbayırı’nı almak ve bütün boğaza hakim olmak için İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. Gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzereydi. 8. Tümen komutanı ve diğer subaylarımı çağırdım.

Mutlaka düşmanı mağlup edeceğimize inanıyorum. Ancak siz acele etmeyin, evvela ben ileri gideyim, size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız. Bu durumdan askerlerini de haberdar etmelerini istedim. Hücum baskın tarzında olacaktı. Sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20 – 30 metre yaklaştım. Binlerce askerin bulunduğu Conkbayırı’nda çıt çıkmıyordu. Dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. Kontrol ettim. Kırbacımı başımın üstünde kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. Saat 04.30’da kıyametler kopmuştu. İngilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. Allah Allah sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yırtıyordu.

Her taraf duman içinde ve heyecan her yere hakim olmuştu. Düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük çukurlar açıyor, her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. Büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım, elimi göğsüme götürdüm, kan akmıyordu. Olayı Yarbay Servet Bey’den başka kimse görmemişti. Ona parmağımla susmasını emrettim. Çünkü vurulduğumun duyulması cephelerde panik yaratabilirdi. Kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. O gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. Yalnız bu şarapnel vücudumda, kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı.

Aynı gün gece, yani 10 Ağustos günü, beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi Ordu Komutanı Liman von Sanders Paşaya hatıra olarak verdim. Çok şaşırmış, heyecanlanmıştı. Kendileri de altın cep saatini bana hediye ettiler.

Bu hücumlarda İngilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve Çanakkale’nin geçilemeyeceğini iyice anlamış oldular.

Mustafa Kemal

NOT :

– Liman von Sanders’in 10 Ağustos 1915 gecesi Mustafa Kemal’e hediye ettiği altın saat Anıtkabir Müzesinde bulunmaktadır.

– Mustafa Kemal’in kalbinin üzerinde parçalanan saat Almanya’da Soudus aile koleksiyonundadır.

– Yukarıdaki anı, Ruşen Eşref Ünaydın ve A.Afetinan’dan alınmıştır.

 

 

 

MEHMETÇİĞİN ÇANAKKALE SAVAŞI’NI KAZANDIRAN YÜKSEK KARAKTERİ

( Kendisi anlatıyor. )

 

Bombasırtı olayı ( 14 Mayıs 1915 ) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulamamacasına hepsi düşüyor. İkinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Bomba, şarapnel, kuşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. Sarsılma yok. Okuma bilenler Kur’anı Kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. Bilmeyenlerse kelimeişahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. Sıcak, cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngüyle çarpışıyor. Ölüyor, öldürüyor. İşte bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren dünyanın hiçbir askerinde bulunmayan tebriğe değer bir örnektir. Emin olmalısınız ki Çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur.

Mustafa Kemal


 

ÇANAKKALE DESTANI ORATORYOSU

 

Bir millet dirilmişti, tek parola vatandı
Masmavi olan deniz, al kanlara boyandı
Etten kale örüldü hepsi taze civandı

Her yerde ceset vardı, sanki döndü mahşere

Çanakkale geçilmez, koştuk büyük zafere

 

BU VATAN KİMİN?

 

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

 

 

‘Topraklar dile gelse, ah konuşsa şu taşlar
Nidalarda tekbirler, gökte ağladı kuşlar
Kol bacaklar kopmuştu, yerde vücutsuz başlar
Şahadete ermişti, kan dolmuştu miğfere

Çanakkale geçilmez, koştuk büyük zafere

 

BU VATAN KİMİN?

 

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

 

İman gücü göğsünde, koca Seyit onbaşı
Sürdü ağır gülleyi, duşmanın bitti işi
Muzzaffer ordumuzun, onurla dikti başı

İnanmış cengaverler, indi yattı sipere
Çanakkale geçilmez, koştuk büyük zafere.

 

BU VATAN KİMİN?

 

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

 

Nusrat mayın gemesi, mayın döşedi vurdu
Yedi düvel saldırdı, lakin pes etti durdu

İngilizler şaşkındı, şahlandı bizim ordu

Çünkü büyük bir görev, verilmişti nefere

Çanekkale geçilmez, koştuk büyük zafere !

 

 BU VATAN KİMİN?

 

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

 

Artık şanlı ordumuz, başarıyı tatmıştı
Düşmanın gemileri, birer birer batmıştı
Anzaklar çaresizdi, Fransızlar bitmişti
Mehmetçiğimin  ünü, ulaştı bin bir yere

Çanakkale geçilmez koştuk büyük zafere

 

 BU VATAN KİMİN?

 

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

 


 

TARİHSİN ÇANAKKALE

 

Mavi sularına bir baktım, sanki tarih dalgalanıyor,

Şöyle etrafına bir bak, her yerde

Mehmetçik yatıyor.

Gelibolu’da her akşam güneş, hüzünle batıyor,

 

Türk’ün kara bahtına bu yerler ışık tutuyor.

Mehmetler, Mustafalar,Yahyalar, ölümsüzsünüz!

Siz Türk milletinin kalbine gömüldünüz.

Adınızla tarih yazıldı, bütün sayfalara,

Bu kitabın her sayfasında sizler övüldünüz!…

 

Kalemle yurdumuzu elimizden aldılar,

Çanakkale’m, seni mekan tutacaklarını sandılar.

İnançsız gafiller, kaba kuvvetlerine kandılar,

Mehmetçiğin inanç ateşiyle yandılar.

 

Mehmetçik, senin yerin ebediyyen boş kalmayacak.

Senin sayende bu vatan Türk’ün oldu, Türk’ün kalacak…

Senin kanınla yoğrulan bu kutsal topraklar,

Yemin ediyoruz, göz dikenlere mezar olacak..

 


 

 

ÇANAKKALE’M

Seni anlatmaya yetmiyor dilim
Bayrağım burcunda al Çanakkale’m
Değilsin sadece şirin bir ilim
Diyetin ödenmiş bil Çanakkale’m

Daha onbeşinde küçücük yaşı
Tekbirle çınlatmış dağ ile taşı
İman dolu göğsü gururlu başı
Mehmedimin kanı sel Çanakkale’m

Kimi harbiyeli kimi liseli
Delikanlı olmuş deli mi deli
Sarmamış kolları taze güzeli
Ayşe’ler Fatma’lar dul Çanakkale’m

Vatanım,toprağım deyip uğruna
Sarılıp imanla al bayrağına
Kınalı kuzular girmiş bağrına
Koynunda şehitler gül Çanakkale’m

Analar kınayla cepheye salmış
Nice koç yiğidim burada kalmış
Sakın şehidime demeyin ölmüş
Lâl olsun söyleyen dil Çanakkale’m

Batacak sanmışlar Türk’ün güneşi
Mehmedin bağrında iman ateşi
Destanlar yazdırdı yoktur bir eşi
Dillerde türküsün gül Çanakkale’m

Durupta bir yudum suyunu içtim
Basmadım toprağa dikeni seçtim
Dualar okuyup edeple geçtim
Ölürüm uğruna bil Çanakkale’m

 

—————————————————————————————————————————————

 

ÇANAKKALE

 

Yıl bin dokuz yüz on beş,

On sekiziydi martın,

Şu cihanın üstünde

Kıyameti kopardın.

 

Elde yok, avuçta yok,

Öyle durdun siperde.

Dünya yurdundan oldun,

Yurt vermedin namerde.

 

O koskoca mermiyi

Sırtladı Koca Seyit,

Analar doğurmadı

Öyle kahraman yiğit.

 

Mevzubahis vatandı

Teferruat gerisi,

Cennet seni beklerken

Girmekti en iyisi.

 

Ey!Şanlı Türk ecdadı

Sana bu yaraşırdı.

Seyidimin sırtında

Dünya olsa taşırdı.

 

Oluk oluk aktı bak,

Oluk oluk aktı kan.

Binlerce can gitti de

Elden gitmedi vatan.

 

Ey! Toprağın altında

Toprağa dönen şehit,

Kalk da yattığın yerden

Kalk sen de cepheye git.

 

Emretti başkomutan

Emirden durmak olmaz.

Şahadetin böylesi

Kimseye nasip olmaz.

 

Burası Çanakkale,

Tüm Cihan burda durdu.

Burası Çanakkale,

Türk oğlunun öz yurdu.

 


 

ÇANAKKALE

 

Övün ey Çanakkale, cihan durdukça övün!

Ömründe göstermedin, bin düşmana bir gün.

Sen bir büyük milletin savaşa girdiği gün,

Başına yüz milletin birden üştüğü yersin!

 

Sen savaşa girince mızrakla, okla, yayla.

Karşına çıktı düşman çelikten bir alayla.

Sen topun donanmayla, tüfeğin bataryayla,

Neferin ordularla boy ölçtüğü yersin!

 

Nice tüysüz yiğitler yılmadı cenk devinden,

Koştu senin koynundan çıkar çıkmaz evinden.

Sen onların açtığı bayrağın alevinden,

Kaç bayrağın tutuşup yere düştüğü yersin!

 

Toprağından fazladır, sende yatan adamlar,

Irmağın kanla çağlar, yağmurun kanla damlar.

O cenkten armağandır, sana kızıl akşamlar,

Sen silahın inançla son sövüştüğü yersin!

 

Bir destana benziyor, senin bugünkü halin.

Okurken duyuyorum, sesini ihtilâlin. .

Övün ey Çanakkale ki sen Mustafa Kemal’in,

Yüz milletle yüz yüze, ilk görüştüğü yersin!

 

Faruk Nafiz Çamlıbel


 

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE

 

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,

– Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,

 

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi

 

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.
Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber..

MEHMET AKİF ERSOY

 


 

ÇANAKKALE ŞEHİTLERİ

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer,
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer.

Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.
Kafa göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Vurulup, tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna yarap ne güneşler batıyor.

Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın.

 


 

ÇANAKKALE SAVAŞI

 

 

Gelmeyiniz ey düşmanlar,
Çanakkale geçilemez.
Bekler nice kahramanlar,
Çanakkale geçilemez.

Filo, filoya dayansa,
Yerler bomba ile yansa,
Siperler kana boyansa,
Çanakkale geçilemez.

On sekiz mart zaferini,

Herkes tanır Türk erini,

Ölür de vermez yerini,

Çanakkale geçilemez.

 

Türk’ün göğsü, Türk’ün kolu

İman ile kuvvet dolu,

Aslan yurdu Gelibolu,

Çanakkale geçilemez.

 

Akan kanlar dönse sele,

Conkbayır’ı geçmez ele,

Dünya kopup gelse bile,

Çanakkale geçilemez.

 

Bir çok milletin askeri ,
Yenilerek kaçtı geri,
Anladılar Türk’ün yeri,
Çanakkale geçilemez.

 

 


 

BU VATAN KİMİN ?

Bu vatan, toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır;
Bir tarih boyunca, onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir…

Tutuşup: kül olan ocaklarından,
Şahlanıp: köpüren ırmaklarından,
Hudutlarda gaza bayraklarından,
Alnına ışıklar vuranlarındır…

Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır…

İleri atılıp sellercesine,
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine,
Şu kara toprağa girenlerindir…

Tarihin dilinden düşmez bu destan:
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı bir yakut olan bu vatan,
Can verme sırrına erenlerindir…

Gökyay’ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlısında görenlerindir…

 


 

BİR YOLCUYA

Dur yolcu! bilmeden gelip bastığın
Bu toprak, bir devrin battığı yerdir.
Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın
Bir vatan kalbinin attığı yerdir.

Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda
Gördüğün bu tümsek, Anadolu’nda
İstiklal uğrunda, namus yolunda
Can veren Mehmet’in yattığı yerdir.

Bu tümsek, koparken büyük zelzele,
Son vatan parçası geçerken ele,
Mehmed’in düşmanı boğduğu sele
Mübarek kanının akıttığı yerdir.

Düşün ki, haşr olan kan, kemik eti
Yaptığı bu tümsek, amansız çetin
Bir harbin sonunda bütün milletin
Hürriyet zevkini tattığı yerdir.


 

BİR BAYRAK RÜZGAR BEKLİYOR

Şehitler tepesi bos değil,
Biri var, bekliyor…
Ve bir göğüs nefes almak için
Rüzgar bekliyor.

Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye,
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli.
Kim demiş Meçhul Asker diye?
Destanını yapmış, kasideye kanmış…
Bir el ki ahretten uzanmış,
Edeple gelip birer birer
Öpsün diye faniler.
Öpelim temizse dudaklarımız…
Fakat basmasın toprağına
Temiz değilse ayaklarımız.
Rüzgarını kesmesin gövdeler…
Sesinden yüksek çıkmasın
Nutuklar, kasideler!
Geri gitsin alkışlar, geri…
Geri gitsin ellerin yapma çiçekleri!
Ona oğullardan, analardan
Dilekler yeter…
Yazın sari, kisin beyaz
Çiçekler yeter.
Söyledi söyleyenler demin…
Gel süngülü yiğit, alkışlasınlar,
Simdi sen söyle, söz senin!
Şehitler tepesi bos değil,
Toprağını kahramanlar bekliyor…
Ve bir bayrak dalgalanmak için
Rüzgar bekliyor.
Destanı öksüz, sükutu derin
Meçhul Askerin…
Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye;
Yattığı toprak belli,
Tuttuğu bayrak belli…
Kim demiş Meçhul Asker diye?
Arif Nihat ASYA


 

AKDENİZ(GELİBOLU) MARŞI

 

Yaslı gittim şen geldim,

Aç koynunu ben geldim,

Bana bir yudum su ver,

Çok uzak yoldan geldim.

Yürü ey şanlı gazi,
Kılıcı kanlı gazi,
Meriç seni bekliyor

Büyük unvanlı gazi.

Korkma açıl şen yurdum,

Dağlara ordu kurdum,

Açık denizlerine,

Süngümle kilit vurdum.

Rüzgarlardan atım var,

Şimşekten kanadım var.

Göğsümde al yazılı

Gazilik beratım var.

Rüzgar bana at oldu;

Şimşekler kanat oldu,

Eğilin gökler dedim,

Bulutlar kat kat oldu.

 

Irmaklar gibi taştım,

Yalçın kayalar aştım,

Hakk’a şükürler olsun,

Geldim sana ulaştım.

Varsın yansın ocağım;

Kurtuldu al sancağım,

Bayrağımın altında,

Ben hür yaşayacağım.

Deniz, deniz, Akdeniz,

Suları berrak deniz,

Karşımda yar ağlıyor,

Gideyim bırak deniz.

Açıldı kal’a (kale) yolu

Göründü Gelibolu

Bırak beni gideyim,

Orası yaşla dolu.

 


 

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ 

 


ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ VİDEOSU

 


 

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ FON MÜZİĞİ

 

Sosyal Medyada Paylaşın:

BİRDE BUNLARA BAKIN

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

Yorum yazmak için giriş yapmalısın

  • Kategori Seçin